3 Ağustos 2011 Çarşamba

IRAMAZAN

Bayılırım halkımın dil bilincine. "I"yı eklemiş "r" ile başladığı için Ramazan'ın başına. Yukarıkoçlu'da da capcanlıdır bu dil bilinci.

Eskiden Ramazan ayında doğan çocuklara Ramazan adı verilirmiş. Ramazanlardan bir Ramazan bir amcamız dünyaya gelmiş ve çok yaşamadan vefat etmiş, adı Ramazan'mış. Allah rahmet eylesin. Çoktandır Ramazan adının verildiğini duymadım çocuklara. Bir güzel ad koyma geleneğimiz daha yenik düşüyor zamana. Zamanla tabiiki değişecek bir şeyler ama köksüz, ruhsuz, taklitçi değişimler acıtıyor ruhumu.

Nerede o eski Ramazanlar denince genellikle İstanbul'un Direklerarası eğlenceleri ve Anadolu'daki taklitleri anlaşılır. Ben de nerede o eski ramazanlar diyorum ama anlatmak istediğim eski Ramazanlardaki samimiyet... "Kocakarının imanı" var ya, o imandaki gibi bir samimiyet.

O Ramazanlardaki samimi insanları bir telaş alırdı mübarek ay yaklaşınca. Köyde sürekli bir din görevlisi olmayınca bir Hoca tutulurdu. Benim hatırladığım üç Hoca var. Birisi "Türkmen Hoca"... Bir zamanlar pehlivan yapılı olduğu anlaşılan kalınca gözlüklü, kırmızı yanaklı bir zat. İki ya da üç Ramazan ayında Yukarıkoçlu Zıbo mahallesinde Ramazan hocalığı yapmıştı. İlk tanıştığımız günlerdi, bana nerelerde okuduğumu sormuştu. Anlatmıştım, "ilk, orta, lise, halen üniversite" diye. "Hep dünyan için çalışmışsın" deyince içimden bir güzel kızmıştım. Kızmamın nedeni hem üniversiteye gidip hem de kendisine saygıda kusur etmeyen bir gencin takdir edilme beklentisini yerle bir etmesindendi. Beklenti içinde olmak gençliğe özgü bir durumsa bazı insanlar 7'sinde de 70'inde de genç oluyorlar demek ki...

"Türkmen Hoca"yla ilgili unutamadığım bir anı da "Şehr-i Ramazan" tabiriyle ilgili. Bir vaaz sırasında Kuran'da bu tabirin geçtiği ayeti okuduktan sonra "Ey cemaat, bu ayeti kerimede Allahü Teala Ramazan ayını bir 'şehire benzetiyor" demez mi... Şehr, şehiri çağrıştırıyor ya, önemi yok Arapça'da ay anlamına gelmesinin.

"Türkmen Hoca" dini eğitim açısından belki eksikleri olan, ama samimi, olduğu gibi olan bir adamdı. Adını soyadını hatırlayamıyorum. Türkmem Hoca da bir lakap falan değil, Yukarıkoçluların Türkmenler diye andıkları köylerden birinden olması nedeniyle benim yakıştırdığım bir adlandırma. Yanılmıyorsam bir kaç yıl önce vefat etti. Allah rahmet eylesin.

Ramazan Hoca'larının görevlerinden biri de "boru" çalmaktı. Caminin ya da namaz kılınan köy odası gibi bir yerin önündeki açık ve yüksek bir yerde ezanı okuduktan sonra "boru" çalınırdı. Hoparlör olmadığı için hocanın sesi pek uzaklara gitmezdi, borunun sesi daha uzaklardan duyulabilirdi. Bu nedenle köy ahalisi ezan sesinden çok boru sesine tabi olarak iftar ederdi. Hoca'nin izinli olduğu günlerden bir kaçında boru çaldığım vakidir.

Bir başka Ramazan hocamız gençten bir delikanlı idi. Süleymancı tabir edilen çevreden, ellerini bitiştirerek dua eden, cemaatinden birinin bir önceki yıl Kadir Gecesi'ni bildiğini anlatan bir kişiydi. Bana "kurtulmuşlar"dan olmam için epey telkinde bulunmuştu.

Adını soyadını hatırladığım, hala haberleştiğim son Ramazan hocası Salih Hoca'dır. Yanılmıyorsam o zamanlar Alaçam İmam-Hatip Lisesi öğrencilerindendi. Alaçam müftüsü seçkin öğrencileri hem deneyim kazansınlar hem de okul harçlıklarını çıkarsınlar için "cer'e çıkarmış"tı.

Ramazan hocaları evlere davet edilir, geçmişlerin ruhuna Kuran okutulup dua ettirilirdi. Kadir gecesinde gelenekselleşen dini erkanı da yerine getirirlerdi. Hatim indirtenler eksik olmazdı.

Ramazan sofraları meşhurdur. Sıradan Ramazan günlerinde hoşaf dışında normal zamanlardan farkı olmazdı sofraların, ama iftar daveti varsa durum farklı olurdu. En baba yemek karalahanadan yapılan ve üzerine sarımsaklı yoğurt konan dolma idi. Bahtınııza, davet sahibinin imkanlarına göre tirit, keşkek, bulgur pialvı, tavada odun ateşinde pişirilmiş börek, haşlanmış tavuk da sofrada bulunabilirdi. Benim unutamadığın Ramazan yiyeceği nur içinde yatsın, rahmetli Gülizar halamın yaptığı su börekleridir. Aman Allah'ım, böyle mi güzel yapılırdı o börekler...

Temcitten bozularak "temşüt" denilen sahurlar hala aynı düzende devam eder mi Yukarıkoçlu'da bilmiyorum. Benim şahidi olduğum temşütlerde evin kadınları imsaktan en az bir saat önce kalkarlar, ocak ateşini takıp saçı kızdırdıktan sonra akşamdan mayaladıkları hamurdan yağlı ekmek yaparlardı. Deyimlere konu olan temcid pilavı falan olmazdı bu sofralarda. Sonra sofra kurulur, ev ahalisi yarı uyur yarı uyanık karaca erik hoşafına kaşık sallayarak yerdi o yağlı ekmekleri. Yağın tadını, mayanın ekşisini ve karaca eriğin aromasını hala damağımda hissederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder