Yukarıkoçlu'da gündelik dilde kullanılan bazı kelimeleri kayıt altına almam, dil konusunda beni endişelendiren iki sebebe dayanmaktadır: 1. televizyonun köylere çıkması, 2. taşımalı, hatta yatılı eğitim. Bu iki faktörün kuşkusuz köyümüze bir çok olumlu etkileri olacaktır, ama analarımızdan, ninelerimizden gelen, yenice sağılmış süt gibi doğal olan kelimelerimizin, hele hele de seslerimizin kaybolmasına yol açması kaçınılmazdır. Çok az yaşamama rağmen kendimi ait hissettiğim, ölünce toprağına karışmak istediğim köyümün dilinin gelecek kuşaklara aktarılmasına bir katkı olabilir umuduyla kendi imkanlarım çerçevesinde bu derlemeyi yapıyorum. (Ülke çapında bilinen kelimelerin Yukarıkoçlu'da söylenen biçimleri için "Yukarıkoçlu'da Gündelik Dilin Bazı Özellikleri" başlıklı bölümüze bakılabilir.)
(Henüz tamamlanmamıştır, son güncelleme tarihi 2 Mart 2014)
A
acuk- ekşi tatlı, küçük yabani elma
adiref- etraf, çevre
afat- afet
aflat- ahlat
afur- ahır
aga- abi
ağuz- yeni doğuran ineğin koyu kıvamlı ve sarımtırak ilk sütü
ağmak- hayvan sırtına yüklenen yükün bir tarafa yatması, tepenin arkasına dolanmak
ağnak- karşı taraf. "ağnağında" tam karşısında demektir.
ağnanmak- hayvanın sırtüstü yatıp yere sürtünerek kaşınması
ağsulamattan- aniden
ahacukna- işte burada
ahraz- zekaca kıt kişi
alemiyon- aleminyum
aletirik- elektirik
alışmak- ateşlenen odunların tutuşması
alma- elma
amel- ishal
ameliyet- ameliyat.
ameliyet dokturu- cerrah
anca- ancak
andavallu- ahmak
apdeslük- evin el-yüz (hatta bulaşık) yıkama yeri
Apdil- Abdullah için kısaltma
apolle- hoparlör
Aprul- Nisan
arşak- yün eğirme sırasında elde çevrilen tahta alet
atlamak- ayıklamak ("ot atlamak" "daş atlamak")
aş- sebzeli yemek (genellikle içine bulgur katılır)"mancar aşı"
aşmak- erkek hayvanın çiftleşmesi
aş yerme- aşerme
aşurma- büyük kazan
aşurtma- büyük kazan
atlamak- ayırmak, ayıklamak, temizlemek ("ot atlama")
avara- avere, işssiz güçsüz
avkalamak- hırpalamak, örselemek
avkuru- çapraz, ters
avlo- (o uzatılır) ince uzun sırık, çalılarla yapılmış bahçe duvarı
avu-zehir, zehirli ot ya da bitki. ("Avu galasıca" hoşlanılmayan kişiler için söylenen beddua türünden bir deyim.)
aydışmak- inadına tartışmak. "Beniminen aydışma."
azınsımak- az görmek. "Doktur parayı azınsıdı herasıl."
B
bağırtlak- bebekleri beşiğe belerken tespit için kullanılan bez
badanaç- patinaj
balak- malak, manda yavrusu
baldırcan- patlıcan
balle- balya
banak- yufka ekmeğin dürülerek yenebilecek kadar küçük parçası
bandıkmak- çok yorulmak, yorgunluktan nefes alamaz hale gelip bunalmak
bar- küf, pas ("bar bağlamak" şeklinde kullanılır)
barabur- beraber
barsuk- (a uzatılır) barsak
becere- yol üzeri olmayan, yerleşime uygun olmayan yer
behemal- (behemehâldan bozma) mutlaka
belber- berber
beleyki- keşke
belkit- belki
bellülemek- belirlemek
bennek- kendini beğenmiş, kendini öven
bertikmek- burkmak ("ayamı berkitmişim")
beslek- evlatlık (aşağılama anlamında kullanılır)
beşlü- beşibiryerde altın ("geline iki bilersük bi de beşlü yapmışla")
bettafa- beddua
beyfide- (muhtemelen 'beyhude'den bozma) boşuna
beytambala kalmak- (muhtemelen 'betül mala kalmak'tan bozma) göç edip gidinin evinin, yerinin yurdunun ortada kalması
bıdak- budak
bıdırtu- alçak sesle konuşma
bıldır- geçen yıl
bızılamak- buzağılamak, buzağı doğurmak
bi ta- (a uzatılır) bir daha
biçik- buzağı
biki- (muhtemelen bir-ikiden bozma)- biraz, bir kaç
bilersük- bilezik
bilo daşı- (o uzatılır) bileyi taşı
birükdümek- biriktirmek
bişek- yağ çıkarmak için yayıkta ayranı döğmeye yarayan ve bir sırığın ucuna küçük bir ağaç tekerin takılmasıyla yapılan araç
bişü- yağda kızartılan hamur, ekmek
bitamana- ? (ilk a uzatılır)
bize- (e uzatılır)- biraz
bizel- (e uzatılır)- biraz, azcık (zaman için kullanılır)"Bizel otuduk."
bobal- vebal. Bobalı boynuğa: vebali boynuna
boca- (o uzatılır) bu gece
boduç- 1. küçük su güğümü, 2. kısa boylu ve topuluca ("boduç gız")
bonduruk- boyunduruk
bon- (o uzatılır) bugün
bostan- hıyar
boşanmak- hayvanın başlığından, koşum takımından veya bağından kurtulması
boyna- sürekli
boz- gri, sürülmemiş toprak
böbek- bebek
böğrek- böbrek
bökelek- hayvan sineği. "Bökelek tutmak" hayvanın sineğin verdiği rahatsızlıkla koşuşturması
bölertmek- gözünü, akı iyice belirecek biçimde açmak
börtük- haşlanmış
buğ- sıkıntı ("buğ geldi" sıkıntı bastı anlamındadır)
buğalmak- bunalmak
bulgurcuk- küçük taneli dolu
bunuçut- (ikinci u uzatılır) bunun için, bu nedenle
buruntu- sancı, kolik tarzında ağrı
buymak- çok üşümek
buynuz- boynuz
buzo- (o uzatılır) buzağı
büber- biber
büğdey- buğday
bürük- örtü, başı örten şey
büşürgeç-buğday, mısır, fasülye, varsa nohut karıştırılıp suda pişirilerek yapılan yemek
C
campil- el fenerinin ampulü
can alıcı- Azrail, ölümcül hastalık
canavar- kurt
carcur- tabanca şarjör
cazu- cadı
cebiş- yaşını doldurmuş dişi keçi yavrusu
cedit- yeni kelimesini kuvvetlendirmek için kullanılır ("cedit yeni" yepyeni
cez- (e uzatılır) çeyiz
cemek- üvendirenin diğer ucuna takılan, sabanın çamurunu atmak için kullanılan alet.
cenber- kadınların başörtüsü, eşarp
cerek- ince ve uzun köknar sırığı
ceylan- (cereyandan bozma) elektirik. "Ceylanna kesildi" elekti,rik kesildi demektir.
cılbak- çıplak
cılbanmak- soyunmak
cılga- genellikle hayvanların geçtiği dar yol, patika
cırcır- fermuar
cırnak- tırnak
cıvrışmak- buruşmak
cice- kız kardeş
cicik- meme
cilüm- kumlu toprak
cimcüklemek- çimdiklemek
cincile- iyi cins mantar ("cincile mantarı gibi" kızların güzelliğini anlatmak için kullanılır)
cingan- çingene
cini- sarımsak dişi
coruk- zayıf, gelişmemiş
cöz- (ö uzatılır) ceviz
cuap- cevap
cücük- 1.civciv ; 2. erkek çocuk cinsel organı
cüngül- erkek cinsel organı (çocuklar için kullanılır)
cüz gitti- az kalsın
Ç
çal- (a uzun okunur)tarlalarda bir araya toplanmış taşlardan oluşan yığın
çakıldak- koyunların arka bacakları civarındaki yünlerinde biriken dışkı tortusu
çalkamak- çalkalamak
çalmak- 1. sürmek (merhem, koku, yağ). "mehlem çaldım."; 2. mayalamak (yoort çaldım).
çaltu- çalı ("çaltu tikeni")
çamdu- kerestenin çivisiz, birbirine geçirilme yöntemiyle yapıldığı evlerde odanın içinde duvarların birleştiği yer, köşe
çangılmak- kafa üstü yere düşmek
çar/çara- çarşaf (kadın giysisi)
çarlak- şelale
çatmak- karşılaşmak, rast gelmek ("eşee satduk, belaya çatduk")
çekmek- 1. tahılları değirmende öğütmek ("bizee dene çekdüdüm") 2. dişi hayvanlar için çiftleşmesini sağlamak ("düveyi çekdük")
çekiş etmek- (kadınlara arasında) ağız dalaşı yapmak
çekişmek- azarlamak, çıkışmak
çelpeşük- karışık
çemkürmek- (daha üst statüde birine)sert cevap vermek
çepellü- içinde çöp parçaları, yabancı ot vs. olan, karışık
çezmek- çözmek (düğüm vb.)
çığdumak- fırlatmak, "aklını çığdumak" delirmek anlamına kullanılır.
çığırmak- bağırmak, yüksek sesle söylemek ("hoca ezen çığırdı mı?")
çığrışmak- yüksek sesle bağrışmak
çığsımak- nemlenmek
çıkı- küçük bez torba, para kesesi
çımka- çinko
çıngışmak- batıcı tarzda ağrımak
çıtak- fiyakalı
çilemek- serpiştirmek ("yoka ekmeen üsdüne su çiledim")
çilik- kadın cinsel organı (küfür olarak ".mını çiliğini .iktiğimin ..." vb biçiminde kullanılır.)
çimmek- yıkanmak, banyo yapmak
çirpi- küçük dal parçaları
çit- (i uzun okunur) çekirdek
çite- örgü örerken kullanılan kısa, madeni şiş
çite- örgü örmek için kullanılan küçük şiş
çitimek- mısırı somağından ayırmak, fasülyeyi kabuğundan ayırmak
çokmak- havlamak
çon- kalça, kaba et
çor- aşırı tuzlu
çotuk- meşe kökü
çölmek- çömlek, toprak tencere
çönmek- oturmak
çöğdürmek- işemek
çöğür- dikenli bitki
çökü.- kadınların yazmalarının altına bağladıkları bir tür örtü
çöpür- keçi kılı
çördük- küçük yabani armut ("göğnü çördük")
çörle- su oluğu
çükündürük mancarı- bir tür şeker pancarı. Yapraklarından aş, kökünden pekmez yapılır.
D
dacanuk- (a uzatılır) işte orada
dağnamak- kınamak, ayıplamak, alay etmek
dakışmak- ağız dalaşı yapmak ya da kavga etmek, inatlaşmak
dammak- damlamak
dastar- dokuma sofra bezi
davranmak- aniden hareket etmek
davun- taun (veba, bulaşıcı hastalık). "Davun çıkasıca/tutasıca" taun hastalığına yakalansın anlamında beddua.
dayak- değnek
dayre- daire (bina, kuruluş, makam odası anlamında)
de da- (e ve a uzatılır) işte orada
değme- normal, sıradan şey. ("Değmeyi beenmiyen düğmeye mutaç olu.")
dehlemek- gizlice gözetlemek
dek durmak- uslu durmak
dem- aybaşı kanaması
dengilmek- devrilmek, yıkılmak
depboy- depo'dan bozma
depeleme- taşacak şekilde, boş yer bırakmaksızın doldurma
depmük- tekme
deste- biçilmiş ekinlerin bir araya toplanarak kağnıya yüklenebilecek büyüklükte hazırlanmış hali
dıkız- sıkışık
dırga- alıngan, mızmız, sürekli sorun çıkaran
dımo- (o uzun okunur)nezle
dısdıbuk- cascavlak ("dısdıbuk galmak": saçları sıfıra vurdurmak)
dışaru başlu- (erkekler için) çapkın, eşinden başka kadınlarla ilişki içinde olan
dibit- köpekleri çağırmak için tekrarlanarak söylenen bir söz
dilce- yabancı dil ("adamların ne dedüünü annayanmadım, dilce gonuşuyodula")
dirlük- geçim ("dirlük etmedile": iyi geçinmediler, "dirlüksüz": geçimsiz)
dikme- içgüveyisi
dirlik edememek- anlaşamamak
dirliksüz- geçimsiz.
ditmek- yünü tellere ayırmak, bir şeyi elle çok küçük parçalara ayırmak, gagalamak
dişek- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
dişemek- değirmen taşına diş açmak, keskin hale getirmek ("demeni dişedük")
dişini dişemek- süt dişlerini dökmek
dişo- (o uzatılır) değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
diyelmek- ayakta durmak, dikilmek
dizeme- cereklerin belli aralıklarla ve birbirine paralel olarak kullanılmasıyla yapılan çit
dobiri- köpek yavrusu, enik
doğmak- donmak
dokuz cicik- dişi köpek
dolukma- dokunsan ağlayacak halde olma
domadizme- romatizma
dökmek- sebze/meyve ürün vermeye başlamak ("gagakla ta dökmemiş")
döng üstüne-
döşek- yatak
dulga- yağmur, güneş ya da rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge
duncukmak- ateşin alev almayıp tütmesi
düğür- evlenen kızın/erkeğin babalarının birbirlerine göre durumu
düğürcü- kız istemeye gidenler ("...'nın gızına düğürcü gidiyala", "düğürcü başı")
düğürşü- evlenen kızın/erkeğin analarının birbirlerine göre durumu
dürmeç- yufka ekmekle yapılan dürüm
dürmek- (kaşlar için) çatmak
düşgü- kapı mandalı ?
düven- döven
E
ecük- (ilk e uzun okunur)azcık
eferim- aferin
efeyük- üveyik kuşu
eğcük- azıcık
eğrek- koyunların yaz günlerinde yattığı yer
eğşi- ekşi. Acı eriğin kaynatılması sonucunda elde edilen koyu pekmez-marmelat kıvamında yiyecek. Sıcak yaz günlerinde sulandırılak içilir, mısır ya da yarma çorbasına katılır.
ekleşmek- musallat olmak, taciz etmek
ekti- yetim
elekci- çingene ("Elekciden paşa yapmışla, ah gasnak dağı demiş")
elenter- anahtar
elentü- eğrelti otu
eletmek- iletmek, götürüp vermek
ellem- (ikinci e uzatılır) herhalde
elleme- müdahale etmek, elle dokunmak ("elleme bakalım, napıcak?"
Ellez- İlyas ("Ellezin gızı yingem")
elsinme- yabancı sayma
emen- bitki dikmek için hazırlanan yer
emüşük- aynı anneden süt emmiş, süt kardeş
en- (e uzatılır) üst baş, kıyafet. "Enimi çıkadım"
enteri- entari (gömlek anlamında kullanılır)
ersün- hamur kesmeye, tekneye yapışmış hamuru kazımaya yarayan demirden yapılmış ağzı geniş bir tür spatula.
eserük- sara hastalığı
eşgere- (muhtemelen aşikareden bozma) açıktan, alenen
eteki- öteki, diğer ("etek ev": yan oda)
evermek- evlendirmek
evlek- küçük tarla
evmek- acele etmek. "Çok even geç bızılar"
evsük- eksik
ezen- ezan
F
fakır- fakir
fanmak- geçmek, sönmek ("yüreem fanmış": kendimdem geçmişim)
fasille- fasulye
fenikmek- açlıkdan bayılacak gibi olmak ("yüreem fenikdi")
fendek- hendek
ferik- yumurtalamaya başlamamış tavuk
feslek- fesleğen
fırdolayı- çepeçevre
fırkıl- bir tür meyve püresi
fıslık- 2. ıslık (horan fıslığı), 2. fıstık
fışıramak- yemeğin gaz kabarcıkları oluşacak biçimde ekşimesi, bozulması
fışgı- hayvan dışkısı
fışkın- ağacın dibinden süren ince dal
firek- frengi. "Fireğe sataşacasıca" (frengi hastalığına yakalansın) şeklinde beddua, "fireklü" (frengili) şeklinde hakaret olarak kullanılır.
fisil- tohumdan biten küçük soğan
fiydümek- atmak, fırlatmak
foni- huni
G
gabala- götürü usulü
gabat- (ikinci a uzatılır) kabahat
gacemer- becerikli
gagak- patates
gağırmak- öküsürerek balgam çıkarmak
gağruk- sık sık gağıran kişi
gala- (ilk a uzun okunur) kadınlar (muhtemelen 'karılar'dan bozma)
galak- çene altı, boğaz ("adamın galaana çökdüm": yere yatırıp boğazını sıktım)
galesör- karoser
galın- (kişiler için) zengin, hatırlı ("irahmetlü galın adamıdı")
galuk- 1. orman kesilerek açılmış arazi; 2. evde kalmış kız
gamiş- (genellikle hayvanlar için) penis
gan- (a uzatılır) karın
ganı geniş- (a uzatılır) aşırı hoşgörülü
gandil- kalas
gancık- 1. dişi köpek, 2. dönek kişi
gapcuk- taneli bitkileri kabuğu, sünnet derisi
gara yer- mezar ("gara yere dolasıca" şeklinde bir beddua vardır.)
Garagış ayı- Aralık
garanuk- karanlık (Garanuk Dere- Yukarıkoçlu'daki derelerden birinin adı)
garar etmek- kararlaştırmak
garban- ince tahtadan bükülerek, silindir biçiminde yapılmış kutu
garcaşmak- (boğaz için) rahatsız olmak, irrite olmak ("boğazım garcaştı")
garık- sebze dikilen yolak
gasıt demek- şakadan söylemek ("gasıt dedim, haydak!")
gatık- ayran
gaş- yükselti, tepe
gaşo- (o uzatılır) kaşağı
gave- kahve, kahvehane
gavil- sözleşme
gavlamak- derisi ya da kabuğu dökülmek
gavuç- kasık fıtığı olan
gavut- kavrulmuş undan yapılan tatlı
gayda- türkünün makamı, söylenme tarzı
gazal- kurumuş ağaç yaprağı
gedemen- kodaman
geğiş- geniş
geğle- lekan, karda yürümek için ağaç dalından yapılan halkayı iplerle muhkem hale getirilerek yapılan bir araç
geğneşmek- kollarını yana açıp derin nefes almak, gerinerek esnemek
gem- ekin demetini bağlamak için kullanılan gene ekinden yapılan ip
gevmek- çiğnemek
gevmük- çiğnenmiş şey, lokmanın yutulmadan önceki hali
gıdım- çok az (gıdımcuk: çok azcık)
gılibik- kılıbık
gıran- kıran, bulaşıcı hatalık ("gıran guyulasıca" bulaşıcı hastalıktan ölesice anlamında beddua)
gırbo- (o uzatılır)- kurbağa
gırkluk- koyun kırkma makası
gırmuzu- kırmızı, domates
gıro- (o uzatılır) kırağı
gısırak- kısrak, dişi at
gısmur- cimri, eli sıkı
gış- kış, kar
gıvrak- güzel, yakışıklı, şık
gıyımsuz- acımasız, zalim
gızmak- iyice ısınmak
gızışmak- sıkıcı bir araya getirilmiş bitkilerin, ıslaklık ve mikropların etkisi altında çürürken ısınması, hayvan, eş isteme zamanının gelmesi, şiddetlenme
gidişmek- kaşınmak
girebi- çalı, diken kesmekte kullanılan ucu eğritilmiş bir çeşit küçük balta
gocalmak- yaşlanmak
godak- husye, erbezi, testis
golarmak- vurur gibi yapmak, vurmak için kolunu kaldırmak, korkutmak
gomak- koymak ("... goduumun ....")
gonak- saçta oluşan kepek
gonfor- minibüs
gopça- düğme
gopuk- serseri
gozak- kozalak
göğnümek- meyvelerin kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması
göğün- gönül ("göğnüğün keyfi bilü")
göğülsüz- gönülsüz ("insan gocar, göğül gocamaz")
gölbez- köpek yavrusu
göresi gelmek, göreslemek- özlemek
görge- gölge
göt- anüs ("heladan çıkakana götünü yıka"), kıç, popo, kalça ("götünün gıymatunu bilü"), bir şeyin dibi ya da en alt tarafı ("havlunun götü"), cesaret (unu yapmak göt ister, göt!")
göt göte arka arkaya, peş peşe ("göt göte düşmüş gidiyala")
götlek- hakaret sözü, ibne, homoseksüel erkek
götü boklu- yeni yetme (hakaret olarak)
götün götün- yavaş yavaş arkaya arkaya gitmek
gövem- henüz yeşil ekin. Mavi gözlülere "gövem gözlü" denir.
gövermek- yeşermek, insanlar için kullanıldığında "morarmak". "Sabinin sookdan elleri gövermiş" çocuğun soğuktan elleri morarmış anlamına gelir.
göynek- fanila, iç gömlek
gözer- iri gözenekli kalbur
guduretden- Allah'ın güç ve kuvvetiyle, tabii
guluç- kulunç
gulak tözü- kulak arkasındaki çukur yer (buraya darbe almanın öldürücü olacağına inanılır)
guluk- küçük kulaklı
gundak- kedi yavrusu
gundaklamak- kedinin yavrulaması
gunnamak- yavrulayıp çoğalmak (eti yenmeyen hayvanlar için)
gurdalamak- kurcalamak
gursak- mide, karın. "Gursaksuz" ya da "Köpek gursaklu" şeklinde kullanıldığında düşüncesizce davranan anlamına gelir.
guyluk- kuyruk
guymak- dökmek, koymak
guytak- çukur
guz- güneş almayan yer ("guz düşmek")
Gücük ayı- Şubat
gücenmek- gıdıklanmak, huylanmak
gücünmek- can sıkmak, kahırlanmak
güğüz- gündüz
güp- küp
güvenmek- sevinmek
güyo- damat. Muhtemelen "güveyi"den bozmadır. Yaşlılar genç erkeklere "Gırmızu güyolar olasın" dileğinde bulunurlar
H
haçan- madem ki
halbur- bir tür kalbur
hamamlık- banyo
hamaylu- boyna asılan büyük muska
hambar- ambar
handal- fide yetiştirmek için iki ark arasında tohum ekilmiş toprak
hapas- avuç
hapcuklamak- avucuyla sıkıştırmak
harar- büyük çuval
haşlık- harçlık
hataş- ateş ("Hataş almaya mı geldin?" ziyareti kısa kesmek isteyenlere sitem için söylenir.)
havas- heves
havlu- avlu
havuz- hafız
haya- vücudun kasık, apışarası gibi gizlenen bölgeleri ("hayalarında çiban çıkmış")
hayat- evin altında hayvan ahırlarının önünde kalan geniş bölüm.
haylamak- seslenerek gitmesini, uzaklaşmasını, bir işi yapmamasını sağlamak
hayva- ayva
hebe- (ilk e uzatılır) heybe
helbet- elbette
heleki- iyiki
helki- kulplu ve kapaklı özellikle yoğurt mayalamada kullanılan bakır ya da aleminyum kap
herasıl- (a uzatılır) herhalde
heraza- her yer (herazam aarıya: her yerim ağrıyor)
hereni- çok büyük tencere
herk- sürülerek nadasa bırakılmış toprak
hevek- hevenk
hezetmek- (muhtemelen hazzetmekden bozma)hoşlanma, sevme
herk- sürülmüş tarla
hıcılayuk tutmak- hıçkırık tutmak, boğmaca hastalığı
Hıdırellez ayı- Mayıs
hıncıklamak- hınçlanmak
hırlak- hırıltılı soluyan, akciğeri hastalıklı
hırman- harman
hırtmuk- gırtlak
hısta- hisse
hıstedetmek- hissetmek
holluk- folluk
holtan- geniş, bol (elbise için "holtan gibi" şeklinde kullanılır)
honçuk- gizli saklı biçimde biriktirilen şeyler
hoter- fötr şapka
hotmak- eşek yavrusu
hotuk- sıpanın büyüğü
horaz/horuz- horoz
hökeleklü-
höllük- eski beşiklerde bebeğin idrarının toplandığı küçük çömlek kap
hucu- fıçı
hursat- fırsat, ruhsat
hurun- fırın
huylanmak- kuşkulanmak
I
ırkılmak- duraksamak
ıslah- iyi, güzel. "Bek ıslah" çok iyi anlamında kullanılır.
ışgun- filiz
ışımak- güneşin doğup ortalığı aydınlatması ("ışımış")
ışmar- el, göz ya da başla yapılan hareket
İ
İbik- İbrem'in kısa söylenişi
İbrem- (e uzatılır) İbrahim
içinden fikirlü- içten pazarlıkçı, sinsi, hesapçı
iki cannu- yüklü, hamile
ilençe- (ilk e uzatılır) küçük leğen
ilmek- iki parçayı birbirine zayıf bir biçimde (örneğin teyelle) tutturmak
ilkmek- az az olan şeyleri biriktirmek, toplamak
irat- (a uzatılır) rahat (irat lokumu)
irediye- radyo
irfitün- "irfitün gibi" şeklinde aşırı soğuk esen rüzgar için kullanılır
iyeşmek- istenilen bir işi duymamazlığa, anlamamazlığa gelmek ya da başkasının üzerine yıkmaya çalışmak
isano- (i ve o uzatılır) insanoğlu
istifar (etmek)- istifra, kusma
işedük- idrar, sadır, sidik
itü- çok. Soğuk için kullanılır. "İtü sook va" Çok soğuk var
iyo- (o uzatılır) eğe
iyo kemüğü - kaburga
izirap etmek- ıztırap çekt.rmek, sıkıntı çıkarmak
K
kakmak- itelemek, (hayvan)tos vurmak ("İbiğin çocuunu öküz kakmış"
kakmuk- darbe, yumruk ("kakmuk yemek"
kefter- hakaret için söylenen bir söz (ihtiyar, cadı, bunak, moruk, yaşlı manda anlamına gelebilir)
kelem- lahana. "Ak mancar" da denir.
kelik- çobanın hayvanlarıyla birlikte kaldığı küçük barınak
kemüre- hayvan gübresi
kendürük- hamur tahtasının altına serilen deriden yapılmış yaygı
kepelek- kelebek
kepüç- ağız için kullanılan olumsuz anlamlı bir sıfat "kepüç aazlu"
kerc etmek- sitem etmek, aksine konuşmak
kertmek- çentiklemek
kertük- çentik
kese- kısa, kestirme yol. Kese gitmek, kese düşmek şeklinde kullanılır.
kesek- parça (bi kesek ekmek")
kesgüç- yufka çevirgeci; sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan, tahtadan yapılmış, yassı bir araç
kesmük- sigara izmariti, yenilen meyvenin arta kalanı
kesdenkele- kertenkele (yeşil renkli olanlara yeşilistan da denir)
keşik- nöbet, sıra
kevük- dalları aşağı çekmek ya da hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan ucu ters V biçiminde sopa
kez- köşe ("başını tereen kezine vurmuş")
kınık- burunda anormallik nedeniyle sesi bozuk kimse
kiren- kızılcık
Kirez ayı- Haziran
kişelemek- tavuk vb. hayvanları kiş kiş diyerek uzaklaştırmak
koşmak- sürmek, kullanmak (araba koşmak: otomobil kullanmak)
kömüş- camız, dişi manda
körsenük- sönük, donuk, az pırıltılı
kundak- kedi yavrusu
kurumlanmak- böbürlenmek
köstü- köstebek
küfrez- uğrak olmayan yer
kükner- göknar ağacı
külaşır olma- tuz-buz olma, çok sayıda parçaya ayrılma, dağılıp gitme
külük- kulukça tavuk
kümsümek- rutubetli kokmak
kürümek- toprak, kar vb. şeyleri kürekle bir araya toplamak, küremek
kürtük- kuytu yerde toplanmış kar yığını
küsgü- 1. taş sökmekte kullanılan kalın, uzun demir. 2. ocaktaki ateşi karıştırmakta, odun itmekte kullanılan kalın ağaç
küsgüç- bitki kökü çıkarmakta, toprağı kazmakta kullanılan ağaç ya da demir araç.
M
mada- iştah, yeme isteği ("madam almıya")
madenüz- (a uzun okunur) maydanoz
mahna- bahane
makat- sedir
mal- büyük baş hayvan
mamalak- enayi, aptal anlamında aşağılayıcı söz
mamele- (a uzatılır) nikah (muamelesi), resmi nikah
mafaza- muhafaza
mancar- pancar (mancarın üç türü vardır: çükündürük mancarı, gara mancar, ak mancar)
mangaş- cımbız, pens
mani- hem ("Mani ağlar, mani giderim": hem ağlar hem giderim.)
mapisane- hapishane
maraz- hastalıklı kişi
mazin- (a uzatılır) müzezzin ("gara mazin" bir lakap)
meçcana- zorla (lügatta meccani bedava demektir, Yukarıkoçlu'da ciddi bir anlam kaymasına
uğradığı görülmektedir)
mefat- vefat
meğimsimek- (muhtemelen mühimsemektan bozma) önem vermek
meh- buyur al
mencilis- meclis, TBMM
menek- kedi yavrusu
mengenez- kendir saplarının kabuk kısmını kırarak lifleri ortaya çıkaran bir araç
meramat- merhamet
mesmele- besmele
mesmelesüz- işe yaramaz kişi (muhtemelen anne rahmine düşerken besmele çekilmemiş anlamındadır)
metel- bilmece
Meyram- Meryem
mezer- mezar
mezellik- mezarlık
mıdara- iyi yerleşmemiş, eğreti
mık- mıh, çivi
mındar- (muhtemelen murdardan bozma)kesim yapılmadan ölen, eti dince haram olan hayvan, kirli, pis
mınık- burundan konuşan
mısmıl- ölmeden kesilen, eti dince helal olan hayvan (muhtemelen kesilirken besmele-mesmele- çekilmiş anlamındadır)
mıtırıp- cimri
mıtlak- mutfak
mızırdamak- mızmızlık edip durmak
mida-mide
midaresüz- minnetsiz
mindik- ufacık, küçücük ("ağlama mindük/anan gelü şindük")
minük- saç örgüsü
mintan- yakasız gömlek
misefür- misafir
motur- traktör
moymul- ..... ("moymul goyun")
muhanet- iyilik yapmayı sevmeyen, kötü, adi, ters, hain kimse
muşma- yumruk
mülevez- gevşek, ağır iş yapan kimseşer için kullanılan bir sıfat
müzümsüz- (ikinci ü uzatılır) lüzumsuz
N
nalet- lanet
namazlo- (o uzatılır) namazlık, seccade
nasibet- münasebet
nefes- nazar değmesi
Nezla- Necla
niza- tartışma ("niza etdük")
nudul- üvendirenin ucundaki sivri metal parçası
nusga- muska
O
odalamak- gerdeğe sokmak
oğmak- onmak (eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak, mesut olmak)
okloç- (ikinci o uzatılır) oklava
okşamak- benzemek, andırmak
okumak- davet etmek
Orak ayı- Ağustos
oyurgamak- seyrek seyrek dikmek
Ö
öğürmek- kusarken veya kusacak gibi olurken “öğürtü” sesi çıkarmak
öğürsemek- (dişi hayvanlar için) çiftleşmek istemek
öğürsek- çiftleşmek isteyen hayvan ("öğürsek düve")
öğsü- ucunda ateş sönmemiş olan dumanlı odun parçası
öğsüz- öksüz
öllün körü- (birinci ü uzatılır) elinin körü (bıktırıcı, usandırıcı durum karşısında kullanılan bir azarlama sözü.) "öllün körü, sinniğin mıkı" şeklinde bir kullanımını da duydum.
öndere- üvendire
örük- hayvanların otlaması için bağlandığı uzun yular
örüm- hayvanların gece otlatılması
ötürmek, ötürük olmak- ishal olmak (daha çok hayvanlar için kullanılır)
övey- üvey
özemek- yoğurdu ayran yapmak için karıştırarak suyla inceltmek
P
paçur- bakımsız, üstü başı dağınık
pakla- fasulye
palazımak- büyümek, serpilmek, canlanmak, palazlanmak
paldım- semerin öne kaymasını önlemek için eşeğin kuyruk altından geçirilen kıl kemer ya da kayış
pançak- ağaç ya da bitkileri kök dalları (pançak atmak: kök dalları vermek)
panga- banka
parkak- bakraç
partal- palavra
pasa- hem, bir yandan ("pasa yidi, pasa gonuştu")
pasak- (muhtemelen basaktan bozma) merdiven
pavkurmak- ...
pavruka- fabrika
payınsıma- kaale alma
pazar ekmeği- çarşıdan alınan ekmek
pazar günü- Çarşamba (Alaçam'da pazar kurulan gün)
penek- bkz. tömek
peket- paket
perekente- perakende
peş- çapraz
peşgül- (peşkirden bozma) havlu
peştanbal- peştamal
pılıçga- avanta
pırız- çoban yamağı
pırsımak- (sebze-meyve için) buruşmak, pörsümek, solmak (pırsık- pırsımış şey)
pırtu- giyim eşyası, ("pırtı görme" düğün öncesi gelin için giysi satın alma)
pısmak- sinmek
pısuk- çekingen
pıtırak- dikenli tohumu giysilere, hayvan tüylerine yapışan bir ot
picikmek- kuşkulanmak
piçtan- piç, gayrimeşru ilişiden doğmuş
pin- tavuk kümesi, "pinek/pinnik" de denir
pirket- briket
pisik- kedi
poğ- bohça
pontul- pantalon
popak- külah
popara- dayak yemek, azar işitmek
porasa- pırasa
posdal- ayakkabı
pörle- kurna
pözü- hamurun yassıağaçta açılmadan önce küçük top biçimindeki hali
puar- pınar
puşta-tomruğun kenarından çıkarılan bir yanı düz bir yanı yuvarlak ve kabuklu tahta
puut- kavrulmuş un
pür- göknar ya da çam ağacının kurumuş iğne yaprakları üzerinde bulunan dalı. Kolayca tutuştuğu için ateş yakmakta kullanılır. Yukarıkoçlu'da "Pür köylerin ipregazıdu" derler.
püsküt- (ikinci ü uzun okunur) bisküvi
S
sadır- sidik, idrar
sal- 1. hasta ya da ölü taşınan sedye; 2. yamaç, etek ("dağ salı" ifadesinde geçer; dağ köylerini anlamındadır.)
salak- hayvanların yazın yattıkları dört yanı çevrili, üstü açık yer
Salik- Salih
samaruk- sersem, aptal, bön
samsak- sarımsak
samuramak- uykuda konuşmak
sapa- yol üstü olmayan, işlek olmyan, tenha, ıssız
sasuk- tatsız tuzsuz
say- tabaka biçiminde yassı taş
saya- koyun ağılı
sede- sade, sadece
sef- yanlış, hatalı (muhtemelen "sehiv"den bozma)
seğirtmek- koşaradım gitmek
sehem- (birinci e uzatılarak okunur) pay (Bi sehem Zondololara iki sehem Gızılolara ...)
sekmen- alçak ayaklı, arkalıksız iskemle; tabure
selbes- serbest
seme- sersem
sendiremek- sendelemek, dengesini kaybedip düşecek gibi olmak
Seyin- Hüseyin
sırnaşmak- rahatsız edecek biçimde bir kimseden sürekli istekte bulunmak
sırtarmak- sırıtmak
sıtkı sıyrılmak- yılmak
sıtkınan- dikkatlice
sıvatlamak- el içi ile bir şeyi düzler gibi yapmak
sifte- (muhtemelen siftahtan bozma) ilk, ilk defa, önce
simeç- (i uzatılır)saklambaç
simek- (i uzatılır) saklanmak, sinmek
sivgüç- fideleri dikmek için toprakta delik açmaya yarayan svir uçlu ağaçtan mamül alet
siyek- sinek
soğna- sonra (undan soğnacuuma eycüüme")
sokum- bir ısırşta yenecek kadar ("bi sokum ekmek")
sokur(d)anmak- kızgın kızgın söylenmek
soluğan- nefes darlığı olan
somak- taneleri alınmış mısır koçanı
sormak- emmek
soygun- ölünün üzerinden çıkarılan giysi, "soygun çıkasıca" şeklinde beddua olarak kullanılır)
soymuk-
sökel- hasta? ("hasta sökel var mı?")
sövelmek- ayakta durmak, dikilmek
söye- bina yapımında kapı yerlerine konulan büyük taş
söykünmek- dayanmak, yaslanmak
susa- şose
suvatlamak- elin iç tarafıyla bir şeyi düzler gibi yapmak
südük- 1. sidik, 2. döl
sümeyt- sima, bir kişinin yüzünün görünümü
sütkem olmak- nezle olmak
süyem- iyice açılmışken baş parmak ucu ile işaret parmağının ucu arasındaki mesafe
süzmek- bir süre dikkatlice bakmak
Ş
şarapgana- pekmez yapılırken meyve suyunu posadan ayırırken kullanılan oluk
şargada- şımarık, yaramaz çocuk
şikürsüz- çirkin, kılıksız
şinik (birinci i uzatılır) . tahıl ölçü birimi (bir teneke yarısı:8 kg)
şindük- şimdi, hemen
T
taf taf- nöbet nöbet, aralıklarla (yamur taf taf yağıya; sabi taf taf yangulanıya)
tam- ahır
tebelleş- musallat
tecir- (tacirden bozma) hayvan alıp satan
tecirba- tercübe
teçcal- (deccaldan bozma) fitneci
tehne- tenha
temellü- tamamen
temşüt- temcit, sahur yemeği
temüro- temriye, deri hastalığı
tentene- dantel
tentürüz- titiz, temiz, düzenli, derli toplu
tenyare- teyyare, uçak
tepsük- tesbih
terek- raf
tevek- kabak bitkisinin taze uç dalları (haşlanarak "tevek aşı" yapılır)
tevgülü- sözlü, nişanlı
tez- çabuk, hızlı ("tez ol")
teze- muhtemelen "taze"den bozmadır. Bir olayın yakın zamanda
olduğunu anlatmak için kullanılır. Örnek: "Anşa Garı teze geldi" (Ayşe Kadın kısa
süre önce geldi).
tezek- sertleşmiş toprak parçası
tıkka- takke
tımar- dayak, patak (tımar atmak: dövmek, pataklamak)
tılar- beşikte kullanılan, yelliğe denk gelen kısmı delik yatak (yellik meddesine bakınız)
tırampa- değiş tokuş
tırık olma- ishal olma
tiken- diken
tiliz çuval- kendir ipliğinden yapılmış çuval
tirengiz- temizlik konusunda titiz
tosbo- (ikinci o uzatılır) kaplumbağa
tok- (o uzatılır) tavuk
tokmak- (fiil) çarpmak, sertçe değmek, dokunmak
tokumak- dövmek; değnekle vurarak meyveleri ağacından düşürmek
topuz- eli, ayağı büzüşmek ("topuz galasıca")
töbe- tevbe (kızgınlık-şaşkınlık anında kullanıldığında ikilenir ve ö uzatılır -tööbe, tööbe-, tevbe et anlamında kullanıldığında ise ö kısadır -töbe de!-)
tökezimek- tökezlemek, ayağı dolaşmak
tömek- kümes veya ahır gibi binalarda küçük, eğreti pencere
tönbülmek- yuvarlanıp yatmak
töngel- döngel, muşmula
töremek- türemek, ortaya çıkmak, çoğalmak
tufa- çene kemiği ("tufalarını muşmalamış")
tuluk- yanak, avurt
tutar- sara hastalığı
tüğ- düğüm
tüğlemek- düğümlemek
tüğmek- düğüm
tüken- dükkan
tükmük- tükürük
tüsülemek- tütsülemek
U
ufalamak- ovalamak
uğramak- bir yere gitmeye niyetlenmek, yola çıkmak ("Alaçam'a uğraduk.")
uğunmak- acıyla kıvranma
u gada- o kadar
uğra- ekmek yapılırken hamurun yapışmamasını sağlamada kullanılan birazcık un
urba- elbise
ustun- evlerde çatının ortasına konulan makasları bağlayan ana direk
usul- yavaş, sakin, sessiz
uşak- 1- genç erkek ("karayağızın esmerisi, büğdey tennü bi uşak"), 2- bir sülalenin erkekleri ("Zondallu uşağı", 3-hey, yahu vb. anlamında seslenme ünlemi
uvarmak- 1-onarmak, 2-(mecazen) pataklamak, dövmek
uymak/uylamak- sataşmak
Ü
üçürdüm- üçte bir ortaklık
üra- (ü uzatılır) rüya
ürgelemek- sallamak (genellikle beşik için ya da beşiğe belenmiş bebekler için kullanılır)
üsdüne varamamak- bulamamak ("goduumun üsdüne varamıyom" yaşlı bir kişinin hafızada meydana gelen zayıflama nedeniyle bir yere koyduğu bir eşyayı bir süre sonra aradığında bulamamasını anlatmak için)
üşengeç- tembel, iş yapda ağırdan aldıran
ütmek- (ü uzun okunur) öğütmek
ütülemek- bir şeyin üzerindeki kıl ya da tüyün ateşle yakılması
üykü- uyku
üzülmek- 1. yırtılacak kadar eskimek, 2. bitip tükenmek ("ardı üzülmek")
V
vakıt- vakit
vakıtsız olmak- kendini kötü hissetmek
var- haydi, durma ("var git" biçiminde kullanılır)
variyetlü- zengin
Y
yabuç- biçimsiz, eğiri büğrü
yal- hayvan yemeği (pişirelerek verilen yem)
yalak- hayvanların su içtiği ağaç kap
yalduruk- eğri, yılmış nesne
yal gibi- tatsız, tuzsuz
yaluğuz- yalnız
yama- bayır yerdeki arazi
yan yinge- yengeç
yangu- ateş(insan için), yangulanmak- ateşi yükselmek
yangubaz- aksi, yan çeken, düzenbaz
yanpirik- eğrilmiş, eğri, yan, çarpık
yanuç- açılmıç hamurun içine peynir, soğan, ıspanak vb. konularak yapılan bir çeşit sac böreği
yarsımak- hoşuna gitmek, beğenmek
yaslaç- (ikinci a uzatılır)ekmek yapılırken kullanılan yassı ağaç
yavan- katıksız ("yavan yaşık, ne bulduysa yidi")
yasu- yatsı
yavan yaşık- az çok, iyi kötü, Allah ne verdiyse ("yavan yaşık ne varsa yidile")
yaymak- hayvan otlatmak
yaylım- mera, hayvan otlatılan yer
yazu- otlak
yeğin- çok beğenilen, üstün nitelikli, çok iyi, çok güzel
yelek- kuş kanadı, kuş kanadından yapılan ve ekmek vb. şeyler üzerine sıvı yağ sürmek için kullanılan gereç
yelikmek- şımarmak, yaramaz hareketler yapmak
yellik- beşikte çocuğun idararının toplandığı topraktan mamül bir tür testi
yemiş- incir
yengil- hafif
yennemek- dişi hayvanların yavrulamaya yakın göğüslerinin büyümesi
yenürce- gittikçe genişleyen yara (muhtemelen frengi fastalığına bağlı). "Yenürce yiyesice" şeklinde beddua olarak kullanılır.
yerişmek- erişmek, ulaşmak
yeşilistan- yeşil renkli kertenkele
yılmak- bozulmak, eğrilmek
yıluk- şaşı
yirük- yırtılmış, güzelliği bozulmuş ("yirük aazlu" deyiminde geçer)
yoğsuz- yoksul
yok- leke, iz, kalıntı, bulaşık ("Çanakta hoşaf yoku varımış")
yoka- yufka, ince, sığ
yuğlanmak- yuvarlanmak
yuntu suyu- bulaşık suyu
yuurmak- yoğurmak
yüklü- gebe, hamile
yülümek- tıraş etmek
yürek- mide ("yüremin azı yanıya" İngilizce'deki "heartburn"ün tam karşılığı olması ilginç!)
yüzek depmek- yüzmek
Z
zabak- sabah (zabaanan- sabahleyin)
zan- (a uzun okunur) sahan
zanca geçmek- ihanet etmek (evlilikte)
zar- (a uzun okunur, muhtemelen zahirden bozma) galiba, sanırım ki
zavzu- sebze
zayır- zahir, elbette, şüphesiz ("gelü zayır")
zebella- dev, büyük
Zehmeri ayı- Ocak
zeklenmek- karşısındakinin sözü ve davranışı ile alay etmek, taklidini yapmak
zellet- lezzet
zerze-demirden yapılmış kapı kilidi
zevle- zelve, öküzün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk
zeyinsüz- (muhtemelen zihinsizden bozma) düşüncesizce davranan
zivildemek- vücut yüzeyinde bit, pire (gibi) gezinmek
zivir- içi daralmak, ashabı bozulmak, sinirlenmek anlamlarına gelen zivir darlığı yapmak, zivri daralmak deyimlerinde geçer
zoba- soba
zopa- sopa, dayak
zolcan- (o uzatılır) solucan
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık bizim köyden de kelimeler buldum. Şimdi nostaljik geliyor.
YanıtlaSil